Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde yer verdiği 5 içkili mekan-2

Reşad Ekrem Koçu’nun yazarlık kariyerindeki en önemli eseri olan İstanbul Ansiklopedisi’nde geçen içkili mekanların bir kısmını daha önce buradan yayınlamıştık. Eski İstanbul’un eğlence hayatını daha yakından tanımanız için bu listeyi genişletiyor ve ikinci kısmını sizlere sunuyoruz.

-Vezir Hanı Meyhanesi

İstanbul Çemberlitaş’ta, 17. yüzyıldan kalma Vezir Hanı’nda bulunan, Osmanlı dönemindeki meyhanelerin en büyüğü olarak bilinen tarihi meyhane. Zamanımızda bu hanın yarısı duruyor. Yok olan kısımdaki meyhaneyi görenlerden Üsküdarlı Vâsıf Hoca’nın tanıklığına göre, Vezir Hanı Meyhanesi’nin en parlak zamanı 1880-1890 arasındadır. Muallim Naci de oraya giderdi. 

Müdavimlerden Ermeni saz şairi Harabat Haçik’in sazı ve hayata gözlerini yumduğu bu meyhane üstüne yazdığı manzume duvarda asılı dururdu. Vezir Hanı Meyhanesi hakkındaki şu beyitler de Erzurumlu Âşık İbrahim’indir: 

Gel be yanıma gel be Sakız’ın nazlı Rum’u 

Gümüş topuk vurarak tuti dilli pedimu 

Atayım aşkına bir narayı hey hey ki ben 

Söndüre meygedenin ortasındaki mumu 

Bakma yüzüme bel bel Vezir Hanı burası 

Vezirane bahşişim öttürürüm borumu.

-Ayaklı Meyhaneler

  1. yüzyılın başlarına kadar İstanbul’da icrayı faaliyet eden seyyar rakı satıcılarına verilen ad. Gizli çalışırlar, her zaman yasalarca izlenen ve cezalandırılan kaçak esnaf arasında sayılırlardı. Evliya Çelebi, İstanbul esnafını anlatırken seyyar meyhanecileri de anar: “Esnâf-ı meyhaneciyân-ı piyade. Dükkânları yoktur. 800 nefer.” 

Özellikle 19. yüzyılın sonlarında ayaklı meyhanelere Bahçekapı ve Yemiş İskelesi civarında sık rastlandığı söylenir. Genellikle Ermeni olurlardı. Bellerine koyun bağırsağından yapılmış, ucu musluklu bir tulum sarar, içini rakıyla doldurdukları tulumun dışarıdan görünmemesi için uzun cübbe giyerlerdi. Cübbenin cebinde tas-ı arak adı verilen kadeh bulunurdu. Koçu’nun deyişiyle dükkânı, tezgâhı, fıçısı, sâkisi, garsonu hep kendisi idi. Ayaklı meyhaneler tanınmak için simgesel olarak omuzlarına bir peştamal asardı. Müşterileri kayıkçı, hamal, tellak gibi fakir emekçiler ile büyük şehrin baldırı çıplak pırpırı külhanileriydi. Bunlar hem paraları yetmediğinden hem çekindiklerinden, gedikli meyhanelere gidemez, ayaklı meyhaneleri tercih ederdi. İçmek isteyen ayaklı meyhane ile göz göze gelip işaretleşir, tenha bir yere çekilirler, meyhaneci vücudunun ısıttığı rakıyı kadehe doldurup müşteriye verir, o da içerdi. Bu içme mahalli Bahçekapı ve Yemiş İskelesi’nde çok sayıda bulunan manav dükkânlarının yanında olursa, içen kişi manavdan bir meyve alarak meze niyetine yer, ama çoğu zaman yumruk mezesi ile yetinirdi.

 

- Mezeci Filip

1930’lardan başlayıp 50’lere kadar Bahçekapı’da Dördüncü Vakıf Han’ın karşısındaki küçük bir dükkânda, hem meze satan hem de ayakta meyhanecilik yapan sevimli mezeci. Bir kadeh rakı ve kibrit kutusu büyüklüğünde ekmek üzerine konulmuş ançüez, tarama, füme dil, kılıç balığı fümesi, havyar gibi iki lokma mezeyi 15 kuruşa veren Filip’in bu ayaküstü içilen meyhanesine, özellikle akşamüstleri Vâlâ Nurettin, aktör İsmail Galip Arcan, ressam Cevat Dereli, heykeltraş Râtip Aşir ve Reşad Ekrem Koçu gibi rint meşrep içiciler sık sık gelirlerdi. İçilen her yeni kadehin mezesi değişik olurdu. Mezeci Filip dükkânını ailevi sorunlar nedeniyle 1948’de bıraktı.

 

- Yahya’nın Lokantası

1930-1966 yılları arasında Florya’da, Cumhurbaşkanlığı Köşkü yakınlarında faaliyet gösteren ünlü lokanta. Lokanta’nın sahibi Yahya Baydar ile Avusturyalı karısı Krezantiya Hanım’ın yönetimindeki gazino temizliği, yemek ve mezelerinin nefaseti ve müşterilere nezaketle hizmet edilmesiyle haklı bir şöhret kazanmıştı. Lokantanın mutfağını Krezantiya Hanım yönetirdi. Atatürk’ün Florya’ya rağbet ettiği yıllarda birçok kez Yahya’nın misafiri olduğu biliniyor. Daha sonra İnönü, Şükrü Saracoğlu, Celal Bayar ve Adnan Menderes de bu nezih lokantanın müdavimi oldular. Yahya’nın Lokantası, İstanbul’da yaşayan ecnebilerin de tercih ettiği bir lokantaydı. Güzel bir bahçesi de vardı. 1966’da TCDD idaresi, sahibi olduğu arsayı sosyal tesis yapmak isteyince Yahya’nın Lokantası kapandı.

 

-Büyük Kuleli Meyhanesi 

1940’lara kadar Samatya’da Büyükkuleli sokağında bulunan, İstanbul’un en eski meyhanesi olarak şöhret kazanmış gedikli meyhane. Koçu’ya göre, meyhanenin antika eşyası arasında bakır rakı güğümleri vardı ve üstlerinde pirinçten bir yürek şekli işlenmişti. Aslan sütü tabirinden gelen bu geleneksel işaret, rakı içmek için yürek ister anlamına gelirdi. Barba Vasili ayrıca turşu mütehassısıydı, bilhassa biber turşusu harikaydı. Büyük Kuleli’nin kapısının üstünde, son açılış tarihi Latin rakamlarıyla 1828 olarak kayıtlıydı. Ünlü meyhanenin son devri, o tarihten itibaren hiç kapanmadan 116 yıl sürmüştür. Barba Vasili’nin sandığında bulunan, yüzyıllar boyunca meyhaneci olagelmiş ecdadına verilmiş en eski beratın tarihi ise 1641’di.

Paylaş: