Şükrü Erbaş, küçük İskender’i hatırlıyor...

küçük İskender’in ölüm yıldönümünde yayınlanmak üzere oluşturacağımız bir blog yazısı için onu tanıyanlar ile konuştuk, katılımlarını istedik. Sayın Şükrü Erbaş bizi kırmadı ve son kitabından konuyla ilgili bölümü yolladı. Diğerlerinden daha kapsamlı bu yazıyı kendi başına bir blog sayfası yapmaya karar verdik. Kendisine katılımı için teşekkür ederiz.


“Demokrasi Senin Saçlarından Güzel Olamaz”

Şiiriyle çok erken ama kendisiyle biraz geç tanıştım. Toplumun “kutsal” dediği ne varsa darmadağın eden bir şiirle çıktı. Zeki, sarsıcı, bıçkın, yer yer lirik, öfkeli, acı bir dil, bir şiir. Herkes ne kadar yadırgadıysa o kadar merak etti; hem yazdığı şiiri, hem hayatını. Yaşamından da, şiirinden de tek harf ödün vermedi. Hepimizin yazdığı şiiri zorlayan bir şiirdi bu. Günümüz şiirinin yatağını hepimizden çok o değiştirdi dersem abartı sayılmamalı. Ne kadar kendine kapanmış görünüyorsa, o kadar topluma değiyordu, devlete değiyordu, siyasete değiyordu. Mizah duygusu bu kadar yüksek, yaşama sevinci bu kadar güçlü az insan tanıdım. Adana’da bir söyleşi öncesi, sanırım birkaç saat fıkra anlattırdı bana. Nedense şiirden, konuştuk denemeyecek kadar az konuştuk. Şiir ortadaydı işte! Söyleyecek sözü olan oturur yazardı, konuşmak nasıl olacaktı ki? Sonra iki kez Bodrum’da buluştuk. Üçüncüsünde hastaneye ziyarete gittim. Yine bir yığın hikâye anlattım. “Sen her zaman gel, bunlar gamlı baykuş gibi susuyorlar” dedi. Ben eşimden biliyordum, o kendinden, dönüşün olmadığını. İkimiz de hayat sonsuzmuş gibi konuştuk, konuştuk. En son, 19 Mart  2019 günü Şişli Terakki Okulları’nın şiir ödül töreninde kucaklaştık. Bastonu vardı. Tekerlekli sandalyeyle toplantı odasına, sonra salona geçtik; Gonca (Özmen), Altay (Öktem), Ertan (Mısırlı), Cenk (Gündoğdu), Turgay (Fişekçi)... bir okul dolusu öğrenci ve öğretmen. Sanırım içimizde en coşkulu olan yine İskender’di...

*

İskender... küçük İskender... Tirhandil'in* ilk sayısını hastaneye getirmiştik, Meyil Hanım'la birlikte. Bodrum'da ilk yattığın hastaneye. Birkaç cümle de yazmıştım. Akif (Kurtuluş) yazmıştı. Mine Söğüt yazmıştı. Senin ve Rimbaud'nun şiiri vardı ilk sayıda. İkinci sayıyı da Gültekin Emre ile Berlin'de Gökkuşağı Kitabevi'nin girişine asmıştık. Sonra Şişli Terakki Okulları'ndaki şiir buluşmasına, seni evden alıp gitmiştik. Şu ilk sayıya yazdıklarımı paylaşmak isterim izninle. Ama öncesinde, dünyamızdan ayrıldığın şu günde, Necatigil'in Başsağlığı şiiri var ya, onun birkaç dizesini okuyayım sana; beni en iyi anlayacak birkaç kardeşten birisin, biliyorum: Başsağlığı dilemek/ Garibime gidiyor/ Ölen öldü, sen yaşa/ Küçültmeye benziyor.

Evet, Tirhandil'e bunları yazmıştım: Kalbimin incecik İskender'i, bu acımasız hayatı boydan boya şiirle donatan kardeşim. Sadece şiirle değil, elbette iyilikle, incelikle de... Önce, sana Ankara'dan, Yozgat'tan, Sinasos'tan (Ürgüp) ve Antalya'dan pek çok selam, sevgi ve güzellik dileği. Bu selamlar için geciktim biraz. Bir cümle etmem gerekirse, sen nasıl Bodrum'u sevdiysen, Bodrum da seni en az senin onu sevdiğin kadar sevdi, seviyor. Senin rüyanın ilk sayısını sana getirmeye beni elçi tayin etti arkadaşların. Tirhandil'ini bir seferlik karadan getirdik! Çıkınca sen onu Bodrum'un sularına bırakırsın. Haa, senin Tirhandil'in bana da bir fıkra gazetesi çıkarma fikri verdi. İsmini merak edersen, hani bana kırk kere anlattırdığın fıkra vardı ya, ondan yola çıkarak, 'Nerede duracağını çok iyi bilmek!' koyacağım... kalbimin güzel oğlu, herkes seni bekliyor, haydi...

*

Şu dört cümlemi sen bitir olur mu: İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı?! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terk ettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek?! Gerçekten kırıyorsun beni,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Şükrü Erbaş / Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya

Paylaş: