Otomatik Meyhane: Musluklardan rakı akıtacağım.
Müskirat İnhisarı İdaresi fen memurlarından Hulûsi isimli beyefendinin rutininde giden iş hayatı bir sabah aldığı haberle değişir. Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nın kurulmasından sonra akdini fazlasıyla doldurmuş bazı memurlar işten çıkarılır. Henüz çok yaşlı olmamasına rağmen Hulûsi Bey de işten çıkarmalardan nasibini alır.
Küçük bir birikimle memuriyetten ayrılan Hulûsi Bey, rakı akıtan otomatik bir musluk icat eder. Bu icadın çok ilgi çekeceğini düşünen Hulûsi Bey İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Tokatlıyan Oteli’nin hemen karşı sokağında küçük bir meyhane açar. Mekanın ön tarafının cam olması ise Hulûsi Bey’in icadını halka göstermesi için altın fırsattır.
27 Ağustos 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Cevat Fehmi, meyhaneyi ve işleyişini şöyle anlatmaktadır; “Minimini bir dükkan… İçinde ancak sekiz müşteri için yer var. Sağda ve solda kahve rengi iki büyük levha. Her levhaya dörder tane büyük rakı şişesi tesbit edilmiş, bu şişelerin altında birer manivelâ, daha altta birer musluk ve içinde rakamlar görünen ikişer delik… Bir kadeh alarak bu şişelerden birinin önünde yer alıyorsunuz. Manivelâya basınca musluktan kadehinize muayyen bir miktarda rakı akıyor. Yukarıdaki şişede kadehinize dolana kadar rakı eksildiği gibi alttaki deliklerden birinde de (1) rakamı gözüküyor. Rakı musluklarının yanında su muslukları var.
Mezeyi ise geriden tezgah başında duran bir genç veriyor. Kâfi derecede içtiniz. Artık gideceksiniz. Numara deliğine bakıyorsunuz. Borcunuz şu kadar tutmuş, parayı tezgaha bırakıyor ve dükkandan ayrılıyorsunuz.”
Otomatik meyhane sahibinin anlattığına göre isimleri lazım değil ama memlekette az çok tanınmış, eli kalem tutan ne kadar muharrir, şair, edip varsa akşam bir kere buraya uğrarmış.
Ziyaretçisi de çoğalan meyhane dönemin gazetelerine farklı hikayelerle konu olur. 19 Ağustos 1932 tarihli Son Posta Gazetesi’ndeki habere göre, “Otomatik meyhanede teklif tekellüf yok. Kadehini alan, musluğa sokuluyor. Saçı sakalına karışmış bektaşi bozması bir ihtiyar, arkadaşına kendi musluğunda yer açarken: - Buyrun erenler… dedi, bir iki demlenelim. Öteki bıyıklarını silerek cevap verdi: - Demlenelim babaefendi… Amma, bu sofra Ali’nin sofrası değil. Otomatik cayır cayır hesap görüyor. İhtiyar başını kalenderane salladı: - Aldırma… Bir gün nasıl olsa topumuzun bu dünyadan hesabını görecekler! Ve ilave etti: Gün bugün, saat bu saat, dem bu dem…”
Fikri çok beğenilen Hulûsi Bey, çıkarıldığı için üzüldüğü memuriyet hikayesini bambaşka bir zenginlik hikayesine çevirmek üzereyken hakkında çıkan bazı haberlerde otomatiğin hilesinin çözüldüğü iddia edilir. Sonrası pek iyi gitmeyen mekan Mart 1933’den beri de gazetelere haber olmamış.
Kaynak: 19 Ağustos 1932 - Son Posta / 27 Ağustos 1932 - Cumhuriyet / 4 Şubat 1933 - Milliyet / 22 Kasım 1933 - Akşam / aposto.com