“Bayezid’i İçkiye Düşüren Kadın”: Laz Kızı Olivera
“Sırplara göre kendisini ülkesi için feda eden bir kahraman, Osmanlılara göre Bayezid’i içki ve eğlenceye alıştıran kötü kadın, Avrupa kökenli oryantalist mitlere göre eline esir düştüğü barbarlar tarafından hakarete uğramış bir prenses…” *
Osmanlı’da kadınların gücüne dair hep bir tartışma vardır. Hürremler, Mahidevranlar, Hasekiler… Sarayın kadınları, Osmanlı’yı “zayıflatan, çökerten” entrikacı karakterler olarak gösterilir. Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid’in eşi Mileva Olivera Lazarević ya da Olivera Despina Hatun da bu isimlerden biriydi.
Sırp prensesi Olivera, babası Knez Lazar’ın Osmanlılarla yaptığı siyasi bir anlaşma sonucu I. Bayezid’le evlenmişti. Ancak bu evlilik, Osmanlı tarihçilerinin gözünde salt bir ittifak olmaktan çıktı; Olivera, Bayezid’in aklını çelen bir fitne unsuru haline geldi. İçki ve kadın: Ataerkil bir düzen için daha tehlikeli bir ikili var mı?
Pavle Čortanovic tarafından yapılan ‘Çar Lazar ve Ailesi’ isimli 1860 tarihli taş baskı
“Laz Kızı” Bayezid’i içkiye alıştırdıysa…
Osmanlı kaynakları, Bayezid’in içkiyle tanışmasını doğrudan Olivera’ya bağlar. Mehmed Neşrî’ye göre, Bayezid’in içkili sohbetlere olan ilgisi Olivera’dan geliyordu: “Ve Sultan Bayezid şarab içüb sohbet itmeği Laz kızından öğrendi. Yoksa ol vakte değin nesl-i Osman her giz şarab içmiş değüldi.” Bu iddialar, Osmanlı hanedanının “ahlaki üstünlüğüne” zarar veren bir yenilik olarak görülüyordu.
Hoca Sadettin Efendi ise Olivera’nın Bayezid üzerindeki etkisini dramatize ederek, onun içkiyi “keyif verici bir alışkanlık” olarak padişaha sunduğunu ifade eder: “... Tanrı rızasını şaşıran arzuları dinleyip, atalarının ele almadıkları al renkli kadehi, gönül götüren dilberin ısrarlarına kanarak yudumladı.”
Oysa Bayezid'in Olivera'dan önce de içkiye düşkün olduğunu, onunla birlikte sefere çıkmak zorunda kalan Bizans İmparatoru II. Manuel Palaeologus’un kayıtlarında görüyoruz. Manuel, katılmak durumunda kaldığı içkili eğlenceleri sıkılgan bir ifadeyle dile getirir, sürekli dansçılar ve ardından bol şaraplı ve kahkahalı sofraların bıktırcılığından bahseder. Hocası Cydones’e yazdığı mektubu sonlandırırken, yine böyle bir eğlence oturumu için Yıldırım Bayezid’in
huzuruna davet edildiğini söyler: “…Sanırım yine yemekten önce birkaç kadeh içmek ve midemizi altın kupa ve kase koleksiyonundan şarapla doldurmaya zorlamak istiyor”. Eh, sultanın eğlence için Olivera'ya ihtiyacı yokmuş demek ki.
“Ben anlamam toptan tüfekten, ne haber aşktan?”
Olivera o kadar günah keçisi haline gelmişti ki Osmanlı tarih yazımında Bayezid’in döneminde yaşanan zayıflamalar ve özellikle Ankara Savaşı’ndaki yenilgi, Olivera’nın “yoldan çıkarıcı” etkisiyle ilişkilendirildi. Timur’un Olivera’yı esir alması, Bayezid için bir aşağılamaydı ve zaten Olivera’nın bu esaretten sonraki yaşamına dair çok az bilgi var. Baba memleketine döndüğünü ve hiç evlenmediğini biliyoruz örneğin. Esir düşmesine ve esirken kim bilir neler yaşamasına rağmen, suçlu yine Olivera olur. 17. yüzyıl tarihçilerinden Bostanzade Yahya Efendi, “Timurlenk olayına üç şey sebep olmuştur: Biri içki içmek; ikincisi haram kabdan yemek, üçüncüsü ise Las Kralı’nın kızını almak” diyerek devletin zayıflığını kadının kötücül varlığına bağlar.
Olivera’nın Hristiyan kimliğini sarayda koruması da onun bir diğer tehlikeli tarafıydı. Aşıkpaşazade’nin dediği gibi, “kız kendi töresince durageldi.” Yani Bayezid, Olivera’ya dinini değiştirmesi için asla baskı yapmadı ve onun Osmanlı sarayında bir Hristiyan olarak yaşamasına göz yumdu. İşte bu tavır, tarihçilerin Bayezid’in içkili eğlencelere olan düşkünlüğünü açıklamak için sıkça başvurduğu bir nokta oldu.
Olivera Efsanesi
“The Humiliation of Despina”, Ressam: Andrea Celesti, 18. yy
Olivera’nın hikâyesi, Osmanlı kaynaklarında çoğunlukla eleştirel bir tonda aktarılmış olsa da, Avrupa’da farklı bir anlam kazandı. Oryantalist hayallerle süslenen bu hikâye, sanat eserlerine ve Avrupa’daki anlatılara konu oldu. Sonuçta ortada bütün kadın tiplerini barındıran bir karakter var: Hem baştan çıkarıcı şeytan, hem Timur’un esiri bir kurban hem de ülkesi ve halkı için hayatını feda eden bir kahraman…
Olivera’yı, tarihin omuzlarına yüklediği bu ağır rollerden kurtarmak elimizde mi? Bilemiyoruz. Ama en azından elimizdeki kadehi şeytanlaştırılan tüm güzelliklere kaldıralım: Olivera’ya, kadınlara ve içkiye!
* Bu yazı, Mustafa Çağhan Keskin’in “Osmanlı Sarayı’nda Bir Sırp Prenses:Mileva Olivera Lazarevic” adlı makalesinden yararlanılarak yazılmıştır.