Çilingir Efsanesi

Çilingir sözcüğünü soyadının ortasında taşıyan biri olarak, bu sözcükle hep tuhaf bir ilişkim oldu. Soyadına kaynaklık eden bir aile büyüğü varsa da çoktan unutulmuş olması bir yana, çoğu zaman elinde anahtar olduğu halde bile kapıları açmakta zorlanan biri olarak, bu ünvanı hak etmediğim kesin.
Ama bir de çilingir sofrası kavramı var ki, onu benimsemekte pek zorlanmadım doğrusu. İlk duyduğumda, küçük yaştaydı muhtemelen, çilingirlerin bir araya geldiği bir sofra olduğunu düşünmüştüm. Şehrin tüm çilingirleri, kapıda kalmış nice gerzeğe evlerini açtıkları yorucu bir iş gününün sonunda bir sofrada buluşurlar. Ama çilingir sofralarını, mesela nalbant sofralarına veya mali müşavir sofralarına göre özel kılan bir şey olsa gerek ki bu isim bu kadar genelleşmiş.  

Çeşnigir Sofrası

Öyle değil tabii. Rakı Ansiklopedisi’nin çilingir sofrası maddesinden öğreniyoruz ki, olayın çilingirlikle alakası yok. Sözcüğün kökeni “çeşnigir”e dayanıyor. Yani, Osmanlı saraylarında padişaha gidecek yemekleri tadan çeşnicibaşılara. Gerçekten işe yaradıkları ilk seferde kariyerleri son bulan bu talihsiz meslek erbabının önüne, her yemekten küçük meze tabakları içinde tadımlık birer lokma olan bir tepsi gelirmiş. Çeşnigir, ses dönüşümüyle, söylenişi daha kolay olan çilingire dönüşmüş. Bunun aynı zamanda bir başka meslek erbabının adı olması sadece bir rastlantı.

Hedefin karın doyurmak olmaması, her şeyden azar azar bulunması açısından, sözcüğün kökeni ile günümüze kadar gelen anlamı arasında bir ortaklık var. Ama çeşnigir sofrasında saray mutfağından çıkmış çeşit çeşit yemekler varken, çilingir sofrasında elde ne varsa o var. Birinde zenginlik, öbüründe yoksulluk. Ama utanılan, yakınılan bir yoksulluk değil, neredeyse gurur duyulan bir yoksulluk.  Ve tabii çilingir sofrasının olmazsa olmazı, rakı. Gerçi çeşnigir sofrasında rakı olmadığını bilmiyoruz, olması da mümkün, zira hayatının son dakikalarını yaşıyor olması muhtemel çileli çeşnigirin efkârlanmaya her türlü hakkı var.

Çay Bardağında Rakı

Dört başı mamur rakı sofrasında pırıl pırıl masa örtüleri, her biri kendine özgü meze tabağında mezeler, rakı bardakları, su bardakları, hatta karaflar, buz kovaları olur. Ara sıcaklar vardır, sıcaklar vardır. Her ayrıntı, o işleve özel üretilmiş gibidir. Oysa çilingir sofrasında, çok işlevlilik esastır. Gündüz ajansı takip ettiğin gazeteyi masa örtüsü olarak serersin. Gündüz çay içtiğin bardaktan akşam rakı içersin.

Bir de anlık olmak gibi bir özelliği vardır çilingir sofrasının. Önceden planlanan bir şey değildir. Çilingir sofrasına rezervasyon yapılmaz. Rakı varsa, yanında çöplenilecek birkaç bir şey de varsa, sofra kuruluverir. Çay bardağında rakı içmenin esprisi de biraz burada aslında. İki fırt içip kaçılabilir, evdeki yemeğe yetişilebilir. Az içene olduğu kadar çok içene de yarar, zira çay bardağında içildiğinde kadehleri saymak zordur. Gecenin sonunda, o koca şişe nasıl bitti diye bakakalırsınız birbirinize.

Şatafatın karşısında muhabbetin, lüksün karşısında sadeliğin yüceltilmesidir çilingir sofraları. O yüzden bize yakışır.

 

Paylaş: