Apukurya: Dionysos Şenliklerinin Bir Uzantısı

Eski bir fotoğrafın içinde taşıdığı gündelik hayatın tarihi çoğu insanda merak uyandırır; çünkü fotoğrafta bulunan her obje, içinde yaşadığı zamanın izlerini barındırır. Biz de “Geçmiş Zaman Olur ki” adlı bu yazı dizimizde seçtiğimiz bir fotoğraf, gazete kupürü, efemera vb. üzerinden geçmişin gündelik hayatında kısa yolculuğa çıkacağız. Örneğin bu hafta yukarıdaki fotoğrafı ele alalım, süslerden anlaşıldığı kadarıyla bir kutlama ve insanların giysini incelediğimizde ise kıyafet balosunu andıran bir eğlence olduğunu anlayabiliyoruz. Arşivlerde ve dönemi inceleyen kaynaklarda araştırma yaptığımızda tarihler bizi 1930’ların başına eski bir Rum Geleneği ve eğlencesine götürüyor: Apukurya…

Apukurya İstanbullu Rumlar arasında, şubat ayında 40 günlük büyük oruca (Büyük Perhiz) girmeden önce düzenlenen ve özellikle son günü karnavala dönüşen üç haftalık eğlence. Eğlencelerin son günü pazartesiye denk gelir, Kathari Deftera (Temiz Pazartesi) adı verilen bu günde Tatavla’da (Kurtuluş) panayır düzenlenir, içkinin musluk suyu gibi aktığı, müzikli, danslı bir Pera (Beyoğlu) gecesi yaşanırdı. Ertesi gün sanki hiçbir şey olmamış gibi, bahara, Paskalya’ya kadar sürecek perhiz başlardı. Apukurya gecelerinde garip maskeler ve makyajlarla maskara kılığına girildiği için halk diline yerleşen apukurya maskarası, apukurya maskarasına dönmek deyimleri yıllarca kullanılmıştır. 

Proodos gazetesi 2 Mart 1910’da şunları yazıyordu: “Her yıl Tatavla’nın açık alanında oraya buraya dağılmış kır kahveleri, salıncaklar, tartılar, atış yerleri, Karagözler ile bir panayır düzenleniyor. Tatavlalılar evlerini çiçeklerle süslüyor, pencerelerden sarkan kadınlar ve çocuklar maskaraların alayını seyrederek eğleniyorlar.” 

Anason İşleri Rakı Kültürünün Tasarım Ürünleri

Samatya’dan, Makriköy’den (Bakırköy), Fener’den, Balat’tan gelen maskaralar, mandolinler, gitarlar ve şarkılar eşliğinde köprüyü geçer, Pera’dan Yenişehir’e iner, Akarca yokuşundan Tatavla’ya varırlardı. Kimi maskaralar Yunan eşkıyası kıyafetine bürünür, kimisi aynı tarihe denk gelen Venedik karnavalındaki gibi giyinip kuşanır, kimisi Anadolulu hamalların (heyamolacılar) urbalarını sırtlarına geçirip bereketi temsil eden dev bir yumurta taşırdı. Sabaha kadar yüzlerce binlerce sarhoş maskara sokakları, meyhaneleri, gazinoları arşınlardı.

O gece Konkordiya (İstiklal Caddesinde bugünkü St. Antuan Katolik Kilisesi’nin yeri), Odeon (Yeşilçam Sokağı girişi) gibi tiyatrolar salondan koltukları atarlar, kocaman alanları dans pistine çevirirlerdi. Konkordiya, Pera Palas gibi yerler kibarlar takımını ağırlarken, ipini koparan Odeon’a doluşurdu. Balo öncesi mümkünse Yani’de, İsponik’te, guguklu saatli Anadolu Birahanesi’nde, Bartoli’de veya Domuz sokağındaki Faskolo’da yiyip içmek âdettendi. Odeon Tiyatrosu’nun büyük salonundakiler polka, mazurka, kadril gibi Avrupai danslarla, baloz, rumeliotikos ve kasap havalarıyla tepinirdi.

Anason İşleri Rakı Kültürünün Tasarım Ürünleri

Apukurya’nın bir karnaval havasında kutlanıldığı dönemlere tanık olan gazeteci Refi’ Cevad Ulunay, 1957 yılında Milliyet gazetesinde yayınlanan yazısında şöyle anlatıyordu: “Odeon’un ufak salonlarında bir saz takımı bulunur, mermer masalar Umurca, Zarakosta rakıları, envai mastikalar, Bomonti, Spaten biraları, çeşitli mezelerle donanır, İstanbul’un tanınmış kabadayıları, yanlarında maskeli dostlarıyla otururlar, saz kıvrak bir iki telli çalar, masadaki kadınlardan biri kalkar, etrafı coşturur, Aşağıdan yavrum aşağıdan naraları içinde saza doğru nal gibi gümüş mecidiyeler uçardı”.

Anason İşleri Rakı Kültürünün Tasarım Ürünleri

1930'ların başlarında Baklahorani Karnavalı'na Pera'dan gelen gruplardan biri. (Fotoğraf: Selahattin Giz)

Dönemin ünlü edebiyatçılarından Ahmet Rasim’in, dışarıda karın lapa lapa yağdığı bir gece Odeon izlenimleri şöyleydi: “Cidden seyre değer bir manzara!.. Raks, açılıp kapandıkça, ayrılıp birleştikçe bulunduğumuz sahada bir şeyler daralıp genişliyor, mızıka bütün dırıltıların, bağırtıların fevkinde işitiliyor, fakat ağır, boğucu bir hava beni terletiyordu. Çamurlu ayakkabılarının getirdiği pislik, konfetilerin kaldırdığı tozlar, türlü türlü duman verici maddelerin çıkardıkları tavana doğru oldukça kesif bulutlar meydana getirmişti.” Öte yandan dönemin tanıklarından gazeteci Sermet Muhtar Alus’a göre Odeon’daki Apukurya gecesi Galata meyhanelerinden farksızdı, “ilk farkına varılan şey, rakı, balık kızartması, midye tavası, pudra, lavanta, nefes, ter, ayak kokularından mürekkep bir karışımın genizi yakması” idi. Derken, Marika’nın, Hasköylü Rebeka’nın, yüz okkalık vücuduyla bir dikişte kadehindeki rakıyı bitiren Sürpik Hanım’ın dansları. “Buna can mı dayanır? Artık bahşiş serpilmez, her taraftan sanki yağmur misali yağar.” Sonunda gidecek sazlı meyhane ve gazino kalmayınca, sabah kesenin dibindeki son parayla işkembeciye teslim olunurdu. On iki saat içkiyle harap olan midenin iki kâse işkembe çorbasıyla tamir edildiği ümidiyle herkes evine döner, bir gecelik eğlenceden iki aylık konuşma mevzu çıkardı. 

Apukurya kutlamaları 1940’larda İstanbul’da tamamen yasaklanmıştır ancak özellikle Tatavla’da yaşayan Rumlar kendi aralarında küçük kutlamalarla bu geleneği sürdürmektedir. 

Mert Sinay

 

Kapak Fotoğrafı: İBB Atatürk Kitaplığı

Yararlanılan Kaynaklar;

- Alus, Sermet Muhtar (1997), Masal Olanlar, İstanbul: İletişim Yayınları

- Rakı Ansiklopedisi (2013), İstanbul: Overteam Yayınları

- Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi  (1993), İstanbul: Kültür Bakanlığı-Tarih Vakfı ortak yayını

- karnavaltatavla.org

 

Paylaş: