Dans, Şarap, Kumar: Kadınlar bunu mu istiyor?
Geçen hafta Bayezid’i içkiye alıştırdı denerek Osmanlı tarihçilerinin dilinde kâfir cadıya dönüşen Prenses Olivera’nın hikâyesinden bahsetmiştik. Kadın ve içkiyi yan yana görmeye tahammül edemeyen, bu ikisinin tehlikeleri konusunda kafası durmadan yeni senaryolar üreten muhafazakâr erkeklerin belli ki tarihimizde yeri apayrı. Zira 15. yüzyılda Olivera ne kadar tepki topladıysa aynısını 20. yüzyılda “Hürriyet-i Nisvan” [kadınların özgürlüğü] davası için mücadele eden kadınların da yaşadığını görüyoruz. Eh, günümüzde de durum farklı değil ama bu hafta, 1924’te Sebilürreşad dergisinde yayımlanmış bir yazıdan yola çıkarak Cumhuriyet dönemine bakalım diyoruz.
“Sebilürreşad, İslamcılık fikriyatını yaymak için 1908 ağustosunda Mehmet Âkif Ersoy'un desteği ile Eşref Edib Fergan başyazarlığında Sırat-ı Müstakim adıyla çıkarılmaya başlanan ve Millî Mücadele yıllarında öncü yol oynayan dergidir. [...] 1925'te Takrir-i Sükun Kanunu ile kapatılan dergi 1948'in mayıs ayında tekrar, Türkçe alfabeyle neşredilmeye başlandı. 1966 yılında yayım hayatına son verildi.”
Bu bilgiler, Sebilürreşad Derneği’nin, dergi için hazırladığı sebilurresad.com.tr sitesinden. Evet, derginin Millî Mücadele’deki rolü büyük. Nitekim Mehmet Âkin’in Safahat’ı da önce burada yayımlanıyor. İslamcılık fikriyatı denmiş sitede ama derginin milliyetçi damarını da es geçmemek gerek.
“Milletin birliğinin temelleri” sarsılıyor
Gelelim yazının meselesine: “1909 tarihli seçim kanununa göre kadınların siyasi temsilinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle valilik tarafından kurulmasına izin verilmeyince Türk Kadınlar Birliği adıyla dernek olarak hayatına devam eden Kadınlar Halk Fırkası’nın kurucusu ve Türkiye’de feminist hareketin öncü isimlerinden Nezihe Muhiddin’in liderliğinde Pera Palas’ta düzenlenen Lale Balosu üzerine, Sebilürreşad’da imzasız bir yazı yayımlanmış. 1924’te yayımlanan yazının başlığı çarpıcı: “Dans, Şarap, Kumar: Hürriyet-i Nisvan davacılarının istedikleri şeyler bunlar mıydı?”.
Yazıyı Osmanlıcadan Latin harflerine aktarırken çok tanıdık bazı ifadeler dikkatimi çekti, biraz bunlardan bahsetmek istiyorum. Yazıda en sık kullanılan söz öbeği “milletin esasat-ı içtimaiyesi”, yani milletin birliğinin temelleri. Yazar zaten başlıkta provokatif bir soruyla okuru yönlendiriyor. Bir de sık sık, baloda milletin birlik esaslarına aykırı hareketlerde bulunulduğunu söylüyor. Nedir bu hareketler? “On beş seneden beri İstanbul’un hürriyet isteyen kadını bu hafta asıl gayesine varmış oldu: Beğendiği erkeği koluna takarak, göğsünü göğsüne yapıştırarak, şampanyalar içerek, Pera Palas salonlarında dans etti.” Evet, bütün mesele bu. Yazı boyunca defalarca tekrarlanan, yazının sonunda kanuna karşı geldikleri için suçlu sayılmalarının gerektiğini söylediği kadınların “suçu”, dans edip şarap içmek. Şarap, şampanya, viski… İçki adlarını ayrı ayrı yazmayı da ihmal etmiyor tabii yazar.
Kadınların özgürlüğü hem dine hem millete zarar
Yazıya biraz daha yakından bakalım. Yazar, Son Telgraf gazetesinden bir alıntı yapmış. Baloya iştirak etmiş bir “asri genç” diyor ki:
“Baloya sevk-i merakla mı, muannid davet ve ısrar üzerine mi gelip de dans etmeyen ve dansın aleyhinde bulunan bir Türk hanımı, birbirine sarılmış dönen çiftleri gösterdi ve dedi ki:
-Liberal olmak bu mudur? Kızlarımızı genç erkeklerin kolları arasında bırakmak doğru mudur? Görüyor musunuz ki şu genç kız belki ismini bile bilmediği gencin göğsüne başını koymuş!
Sabah şafak sökerken cazband sustu. Kadınlar Birliği reisesi Nezihe Muhiddin Hanım baloya pek yüksek sınıfın iştirak etmesinden pek memnundu.”
Yani gerçek bir Türk hanımı, kızlar ve erkeklerin kol kola dans etmesini kabul edemiyorken Kadınlar Birliği reisesi Nezihe Muhiddin halinden memnun. Çünkü gerçek gaye kadınların özgürlüğü değil, milletin ahlakını bozmak. Ne tanıdık bir söylem, değil mi?
Yazıdan bir alıntıyla daha devam edelim. Aslında daha şimdiden kendimizi tekrarlamış olduk ama yazar, gazetede dört sayfa kaplayan bu yazı boyunca aynı şeyleri tekrar etmekten hiç bıkmamışa benziyor: “[...] bir kısım İstanbul kadını hürriyeti niçin istediğini meydana koydu: Müslüman, Hristiyan, Frenk, Yahudi, beğendiği herhangi bir erkekle birlikte umumi salonlarda dans etmek, istediği meyhanelere, birahanelere giderek şarap, rakı, şampanya içmek, arzu ettiği kumarhanelere giderek kumar oynamak!”. Burada tabii iki unsur öne çıkıyor: İlki, kadınların içki içmesi, beğendiği bir erkekle dans edebilmesi; ikincisiyse aralarında sadece Müslüman değil, Hristiyan, Frenk Yahudi erkeklerin de olması. Hem dine hem millete hakaret! Bakın, kadınlar sadece bir salonda dans edip içki içerek millet ve din gibi güçlü kurumları nasıl sarsabiliyor, görüyor musunuz? Bu neçe bir kuvvettir ya Rabbi!
Bu ülkede kanun var kardeşim!
Devam edelim. Yazar, bu baloya karşı müthiş bir öfke duyuyor olmalı. “Kanun, hazret-i milletin hissiyatına, ahlak ve adab-ı umumiyesine muhalif hareketlere cevaz vermez. Fakat mahkemelerimiz her nedense kanunlarımızın bu maddelerini tatbiki hususunda terahi [gevşeklik] gösteriyorlar” diyerek aslında balodakileri hedef gösteriyor, alın bunları içeri diyor. Ama belli ki baloda üst düzey isimler de var, mahkemeler de bu yüzden tereddütte kalıyor diye ekliyor. Hızını alamıyor, bu baloları "anarşi" olarak adlandırıyor: "Bittabi bir gün meclis bu meseleleri halletmek, bu içtimai anarşinin önüne geçmek mecburiyetini duyacaktır." İnsan, yazıyı okurken "Acaba hâlâ balodan mı bahsediyor, araya başka bir mesele daha mı girdi?" diye durup tekrar bakma ihtiyacı hissediyor.
Lakin bu kadınların tutuklanması da yetmez! Yazar, diğer gazetelerin haberi veriş şekillerine de takmış. Örneğin İkdam gazetesinin, balodaki “ahlaksızlıkları” anlattıktan sonra baloyu tebrik etmesini asla doğru bulmuyor: “Yalnız bu hususta İkdam sahibi ve baş muharriri Cevdet Bey’in nazar-ı dikkatini bir noktaya celb etmek isteriz. Bu Lale Balosu hakkında İkdam refikimiz izahat verdikten sonra bunu tebrik ediyor. İkdam bunu yapmamalıydı. Çünkü Cevdet Bey öteden beri böyle şeylere muarızdır. Cevdet bey Avrupa’da bulunduğu zaman bile daima ahlakı müdafaa edecek neşriyatta bulunmuştur. Danslar aleyhinde, içki aleyhinde, kumar aleyhinde Cevdet Bey’in yazdığı makaleler nihayetsizdir.”
Diğer bazı gazeteler de baloyu alkışlamış ama onların zaten duruşu buymuş. Yazarın “ayar” verdiği bir başka gazeteyse Tevhid-i Efkar oluyor. Onlar, baloyu yalnızca anlatmakla yetinmişler. Halbuki “ondan da beklenen, bünyan-ı içtimainin inhidamına bais olan bu münkerat aleyhinde şiddetli neşriyatta bulunmaktı. O da galiba hangi biriyle uğraşacağını şaşırdı. Maddi, manevi avamil [etkenler] o kadar çoğaldı ki her biriyle mücadele zorlaştı.” Bir yandan kızıyor, diğer yandan hak veriyor, hangi biriyle uğraşacaklar sonuçta? Kadınlar dans ediyor, içki içiyor, oy hakkı falan da gelmek üzeredir, ayy ne zor, ne zor!
Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde….
Yazı boyunca balodaki içki ve dansı evirip çevirip aşağılamak yeterli gelmemiş olacak ki son paragrafta bir de gazetelerin düzenlediği yarışmalara laf etmek istemiş yazar. “Şurada burada verilen balolar, konserler, müsamereler matbuat cemiyetini de heveslendirmiş olmalı ki o da bu hafta bir musiki müsameresi verdi. Gazetelerin neşriyatına göre, müsamereye birçok hanımlar ve beylerle beraber bir takım ecnebi erkekleri ve kadınları da davet olunmuş, bir Müslüman hanımı da teganni etmiş. Bazı gazeteler orada hazır bulunan ve teganni eden hanımlara resimlerini de derç eyledi. Anlaşılıyor ki milletin esasat-ı içtimaiyesine karşı başlayan herekete matbuat yalnız kavlen rehberlik etmekle iktifa etmeyerek fiilen de teşvik etmek istemiştir. Milletin esasat-ı içtimaiyesi ne kadar garip ve bikes kalmış!”
Bir Müslüman kadını şarkı söylemiş! Yetişin dostlar, memleket elden gidiyor! Muhafazakâr-milliyetçi erkekliğin bu kadar kırılgan olması ne garip, değil mi? Bir yandan bütün dünyayı dize getirecek bir millet olduğuna, en doğru ve hak yolun kendi yolun olduğuna inanıyorsun ama diğer yandan kadınların şarkı söylemesi, içki içmesi, dans etmesi, “görünmesi” bütün gücünü elinden alabiliyor. E daha demin yedi kıtaya hükmedecektik?
Milletin esasat-ı içtimaiyesi ne hikmetse hep kadınların özgürleşmesiyle darbe alıyor. Belki de “toplumsal esaslarımızı” gözden geçirmemiz gerekiyordur? Bütün anlaşma biz kadınların müzikten, eğlenceden, meyhanelerden uzak durmasına, evde kalmasına, ortalarda neşeyle dolaşmamasına bağlıysa belki de onu yırtıp atmanın vakti çoktan gelmiş de geçiyordur?
Yine de bu yazının beni keyiflendirdiğini söylemeden edemeyeceğim. Nezihe Muhiddin gözümün önünde canlandı: Sabaha karşı balodan dönmüş, yorgunluk ve neşeyle, belki biraz baş ağrısıyla yatıp uyumuş. Sabah gazeteleri eline alınca görüyor ki dün gece dans etmek suretiyle milletin birliğinin temellerini sarsmış! Bir kahkaha atıyor, “Ahh, ilahi, meclise girdiğimizde ne yapacaklar acaba?” deyip kahvesini yudumluyor.