Geleneksel rakı bardaklarımız
Size bir örnek vereyim isterseniz. Grafik sanatımızın piri olarak kabul edilen İhap Hulusi’nin çizmiş olduğu Kulüp Rakısı’nın etiketi. Efsanevi bir etikettir bu. Ayrıca, etikette yer alan iki bey kimlere benzetilmedi ki Yüce Önder Atatürk dâhil. Pek tabii ki halen de çok merak edilen bir konudur bu. Ama bu beylerin rakı içtiği kadehler ayaklı rakı kadehleriydi. En sıkı Kulüp Rakı tiryakileri bile ıskalamıştı bu önemli ayrıntıyı. Hazine değerindeki bu etikette yer alan kadehlerden hiç kimse söz etmedi. Edemezdi de. Çünkü eskilere dönüp ayrıntılara girilmesi gerekiyordu, ayrıntılar ise çok önemsizdi bizler için. Boşuna zaman harcamaktı sadece.
Oysa ki gerçekler sadece görünüşlerde değil, ayrıntılarda gizliydi. Mütecessis olması gerekiyordu insanın ayrıntılara girebilmesi için. Oysa ki tecessüs sözcüğü bile ne yazık ki “merak” olarak telaffuz ediliyordu çoğu zaman, çoğu yerde. Pek tabii ki merak anlamına da geliyordu ama bu merak öğrenme merakıydı, ayrıntıya girerek gerçeğe ulaşabilme merakıydı.
Neyse, biz sadece söz konusu kadehlere değil, diğer geleneksel rakı kadehlerimize de değinelim bilebildiğimiz kadarıyla. Bugün kullanmakta olduğumuz geleneksel rakı kadehimiz, aslında şerbet bardağıdır, “limon şerbeti”. Araştırmacı tarih yazarı Reşat Ekrem Koçu eserlerinde bu konuya değinmiştir, aynı Prof. Murat Belge Hocamızın yaptığı gibi. Limonata bardağının rakı kadehine dönüşmesi tamamen teknolojik gelişmeyle ilgilidir. Bilindiği gibi ülkemizde elektrik kullanımı ilk kez 19. yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da kısıtlı olarak başlamış, 20. yüzyılın başlarında da daha yaygın bir halde kullanılır hale gelmiştir. İşte bu dönemde buz devreye girmiştir. Daha önceleri soğutmada sadece kar kullanılırdı. O dönemlerde en yaygın olarak kullanılan kadeh “Leylekboynu” kadehiydi. Söz konusu kadehin diğer adları, “bade” (içki) ve “tiryaki” kadehi idi. Üstat Ahmet Rasim ise bu kadehe “duble” kadehi dermiş. Bizim yetişebildiğimiz meyhanelerde de rakı tiryakileri bu kadehe leylekboynu tabirinden ziyade duble (kadehi) diyordu.
Leylekboynu kadehi “yüksük” kadehin iki misli hacminde bir kadehtir. Kesik koni biçiminde, dokuz-on cl.lik bir hacimde, dip kısmı ağız kısmına oranla darca bir kadehtir. Dip kısmı dar olduğundan dolayı “karlık”ların içindeki kara çivi gibi oturuverirmiş. Yüksük kadeh ise “tektekçi”lerin soğuk kesme “tek” kadehi biçiminde bir kadehtir. Ancak görünümü tek kadehi kadar zarif değildir.
Dile getirmiş olduğumuz bu kadehlerin rakının ilk kez üretimine başlanan 16. yüzyılda, Fuzuli, Bâki ve Gelibolulu Mustafa Âli’nin dönemlerinde kullanıldığını pek sanmıyorum. Daha sonraki dönemlerde peyderpey kullanıma girmiş bu kadehler.
Ayrıca, şunu da vurgulamam gerekir ki bardakla kadeh arasında az da olsa bir farklılık vardır. Bir bardağın kadeh olabilmesi için belirli bir içkide özellikle kullanılması gerekir. Eski dönemlerde duble rakı için tiryaki kadehleri kullanılırken, tektekçilerin tezgâh başı âlemlerinde tek (rakı) kadehi, yani dudak payı hariç dört cl.lik kadehler kullanılırdı. Daha sonraki yıllarda, özellikle Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından başlayarak, çilingir sofralarımızın finalinde müdavimlere ikram edilen, kahvenin eşliğinde sunulan likör için “yüksük” kadehleri kullanılır hale geldi. Kesik koni biçimindeki tek ve yüksük kadehi hacim olarak hemen hemen orijinal “viski” kadehiyle aynıdır. Viski kadehine Amerika’da “shot”, İngiltere’de ise “dram” adı verilir. Viski bu kadehlerde bir dikişte “sek” olarak içildiğinden, bu kadehlere “shot” (vuruş) tabirinin kullanıldığı bilinir. Dram ise bir defada içilen şey, yudum ya da cura anlamına gelir. Batı yakası filmleri dikkatlice izlenirse, bu tür kadehlerin kullanıldığı görülür. Ayrıca, bu kadehlerde viskiyi içen kişi elinin tersiyle ya da yumruğuyla ağzını siler ki bu hareket geleneksel içki kültürümüzde “yumruk mezesi” olarak tabir edilen hareketin hemen hemen aynısıdır. Gerek ülkemizde, gerekse Batı dünyasında kullanılmakta olan kadehler hacim ve biçim (dizayn) olarak birbirlerine benzerler. Bundan da Batı içki kültürünün Doğu’dan, Doğu içki kültürü- nün de Batı’dan etkilenmiş olduğu ortaya çıkar. Bu kadar benzerlikler tesadüfî olamaz. Ama daha ziyade “İpek Yolu” sayesinde batılılar bizden etkilenmişlerdir.
Bir de geçmiş dönemlerde kullanılmış olan “bülbülî” kadehler vardır. Bülbülî sözcüğü “emzikli su kabı” ve şarap kadehi için kullanılmıştır. “Belbele” sözcüğünün anlamı da “emzikli su kabı” ve “sürahisi”dir. Belbele, bülbüle ve bülbülî sözcükleri gerek anlam gerekse telaffuz bakımından birbirlerine çok benzerler. Emzikli su kabı, yani biberonla sütten, sudan başka ne içilebilir ki? Pek tabii ki “aslan sütü” olabilir bu.
Bir de adı “küçük kâse” ve “bardak” anlamına gelen “bülbül çanağı” kadehleri vardır. Bülbül çanağı dudak payı hariç dört cl. hacminde bir kadehtir. Bülbül ağzı kadehinin yayvanca ve ayaksız olanı. Kulüp rakısının etiketine dikkatlice baktığımız zaman, etikette tasvir edilen kadehlerin bülbül ağzı kadehleri olduğunu görürüz.
- Bülbülağzı
- Bâde kadehi
- Bâde kadehi
- Leylekboynu
- Tek kadehi
- Yüksük kadehi
- Cur’adan
- Rakı bardağı
Biz Rakı İçeriz / Vefa Zat