Dünya Rakı Haftası nasıl ortaya çıktı?

Dünya Rakı Haftası ilk nerede kutlandı? Rakı Ansiklopedisi “2006 yılının ilk cumartesi günü Cumhuriyet Meyhanesi’nde Dünya Rakı Günü olarak başladı” diyor. 2008’e gelindiğinde Çiçek Pasajı’na yayılıp Dünya Rakı Haftası’na dönüşmüş. 2009 Aralık ayında ise tüm Kumkapı meyhanelerini içine alan, binlerce kişinin katıldığı bir festival olarak kutlanmış. Yurt dışından katılanlarla birlikte festival uluslararası kimlik kazanmış. 

Rakı üstadı Vefa Zat neden aralık ayı sorusunun cevabını şöyle vermiş: “Öncelikle aralık yılın en uzun gecelerine sahiptir. Dolayısıyla bol muhabbetli sofralar kurmaya uygundur. Ayrıca rakının eşlikçisi birçok balığın bol ve leziz olduğu bir dönemdir. Aralık ayında güneşin Rakı Burcu’na girdiği de düşünülebilir, çünkü kış geldiğinden rakının içimizi ısıtmasına daha çok ihtiyaç duymaya başlarız. Üstelik aralık içindeki harflerle rakı yazılabilen tek aydır. Ama bunların hepsini geride bırakan bir sebep var ki, bütün rakı tiryakilerini daima saygıyla gülümsetir: Rivayete göre, pirimiz Bekri Mustafa aralık ayının ilk cumartesi günü doğmuştur.”(1)

Bu bilgilere Adana’dan bir itiraz geliyor.(2) Şehrin Kazancılar Çarşısı denen bölgesinde kurulan Kuş Pazarı aynı zamanda bir yeme içme bölgesi. Burası gece eğlenenlerin sabah yörede meşhur ciğer kebabını, yine iki tek rakı eşliğinde yemeye geldikleri de bir yer. Bu gelenek zaman içinde yaygınlaşmış ve 2010 yılında adı konarak binlerce kişinin katıldığı Rakı Festivali olarak kutlanmış. Adanalılar 20 bin kişilik bu katılımla festivali sahiplendiklerini göstermişler ama sonraki yıllarda çeşitli yasaklar ve engellerle karşılaştıklarını biliyoruz. 2015 yılındaki bir habere(3) göre o gece oraya gelenleri havaya ateş eden üç beş kişilik bir grup rahatsız etmiş ve birkaç masa devirmişler. Kargaşa sonrasında eğlenceye kaldığı yerden devam edilmesi Adanalı olmanın bir göstergesi sayılabilir. Eğer neden Adana diye soruyorsanız, konu hakkında Birikim’de çıkan yazısında Tanıl Bora’nın cevabını vermek gerekir: “Bunu soruyorsanız, gerçekten ‘bu millete yabancı’sınız demektir.”(4)

Yüzlerce yıldır, hayatın bir parçası olarak varolan rakı için neden böyle özel günlere ihtiyaç duyuluyor diye sormak için herhalde “bu millete yabancı” olmak yetmez, bu gezegene yabancı olmak gerekir.(5) Çünkü içkinin kamusal alandan uzaklaştırılmaya çalışılmasının son yıllarda bir “hayat tarzı” savunusuna yol açtığını biliyoruz. Asık suratlı bir ciddiyet hali sadece rakıya değil eğlencenin her şekline engel çıkarmak için bahaneler arar gibi. Son yıllarda yaşanan pandemi kısıtlamalarının da buna fırsat yarattığı söylenebilir. Ancak hep olduğu gibi baskı karşıtını da yaratıyor.

“Hayatın olağan akışı” denen bir kavram yaygınlaştı dilimizde. Su gibi akan, arada bir kabarıp azalsa da hep orada olan bir nehir ya da Boğaziçi gibi manzara  geliyor insanın gözünün önüne. Kıyıdan bakarsınız, içinde olursunuz ama yadırganacak bir durum yoktur. Yıllardır aktığı gibi akmaktadır. Peki suyun yatağı değiştirilmek istenirse ne olur? Biraz durur, birikir önce. Sonra söylendiği gibi “su yolunu bulur” bir şekilde. Dünyanın suyla birlikte içilen tek içkisi rakı da tüm engellere rağmen buluyor akacak yatağını. Çünkü rakı buralarda bizden çok önce vardı, bizden sonra da olacak.

Neşe hayatın zorluklarına karşı bir direnme biçimi olabilir ve güzel olan şeyler birlikte olunca daha da güzel olur. Yazıyı Tanıl Bora gibi bitirelim biz de: “İşte buna içilir!”
Paylaş: