Bilecik Rakısı'nın öyküsü...
Vefa Zat, Meyhanedeyiz.Biz için yazmıştı. Şimdi, Anason İşleri'nde.
1920’lerin ‘Bilecik’ rakısı, hakkında pek fazla bilgi bulunmayan özel rakılarımızdan biridir. Bir kaliteli rakı olduğu söylenir, bir de imalathanesinin Galata’daki Mumhane caddesinde olduğu bilinir. Bilecik rakısının sahibi İstepan Berberyan’ın gelini Bercuhi Berberyan Hanımla Bilecik rakısını konuştuk. Bu sohbet sırasında kendisi söz konusu rakı hakkında bazı bilgiler verdi bize.
Bercuhi Hanım çok yakın bir dostum, çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Ben Bercu diye hitap kendisine. Hassas bir yapıya sahiptir ve hoşgörü zenginidir. İnsancıl felsefeyi benimsemiştir, hatta yılmaz bir tutkunudur da bu felsefenin. Kendisi güçlü bir tiyatro yazarı, yönetmeni ve oyuncusu olmasının yanı sıra usta bir basın mensubu, kitap yazarı ve yaratıcı bir ressamdır. Her yönüyle dolu dolu münevver bir insandır yani. “İçimiz ısınsın biraz” adlı kitabını okurken duygu yoğunluğum öylesine yükseldi ki, kimi zaman gözyaşlarımı tutamadım. Sizlerin de okumanızı isterim bu eşsiz eseri.
Bercu Hanımla Kumkapı sahilinde bulunan ‘Barbayani’ meyhanesinde tanıştık. O günlerde danışmanlık hizmeti veriyordum söz konusu meyhaneye. Kalabalık bir arkadaş gurubuyla gelmişlerdi. Hem özlem gideriyorlar, hem de sohbet ediyorlardı. Mekânın sahibi beni kendileriyle tanıştırdı. Tanışırken adımı ona söylediğim zaman, “Siz Vefa Zat bey misiniz yoksa?” diye sevinçle sordu. Olumlu cevap verdiğimde de epeyce sevindi. Ben de katıldım aralarına. Bercu nHanımın Berberyan ailesinin gelini olduğunu orada öğrendim. Aslında Berberyan ailesini ve Bilecik rakısını ben bir kitabımda yazmıştım. Bu nedenle sohbet koyulaştıkça güzel bir dostluk gelişti aramızda.
Bercu Hanım, Bilecik rakısının sahibi olan İstepan Beyin oğlu, Genç Oyuncuların kurucularından biri olan tiyatrocu ve yönetmeni Arto Berberyan’ın eşidir. Arto Beyi on yedi yıl evvel kaybetmiş. Evlendiklerinde kayınpederi hayatta olmadığı için kendisiyle tanışma şansı da ne yazık ki olmamış. Bilecik rakısı ile bilgilerini, eşi Arto beyden duyduklarıyla sınırlı sadece. Arto Bey üç yaşındayken, 1943 yılında babası hayata gözlerini kapamış. Zaten İstepan Efendi ölümünden bir süre önce kapatmış rakı imalathanesini. Hem hastaymış, hem de belki 1944’te Tekel’in özel rakı üretimini yasaklayacağının sinyallerini önceden almış. Onun için hastalığı sırasında daha fazla uğraşmak istememiş rakı üretimiyle.
Aslında iyi de olmuş bir bakıma, çünkü rakı tamamen tekelleştikten sonra özel rakı üreticilerinin çoğu çok zor durumda kalmış. Berberyan ailesi zamanında bu işi bıraktığı için çok büyük sorunlar yaşamamış pek. Bilecik rakısının imalathanesinin Galata Mumhane Caddesi 67 numarada bulunduğunu da benim ‘ dâbıyla Rakı ve Çilingir Sofrası’ kitabımdan öğrenmiş. Bu nedenle de beni çok merak ediyormuş. Söz konusu rakının adı ailenin Bilecikli olması sebebiyle Bilecik Rakısı olarak seçilmiş.

Kayınpederi İstepan Bey Bilecik rakısıyla çok iyi paralar kazanmış, ehli keyif ve kazandığını harcamasını bilen biriymiş. Ama Bilecik rakısını ünlü yapan neydi, formülünde ne farklılıklar vardı, işte bunlar meçhul. Eşi, babasının “Malzemeden çalmadan, dürüstlükle yapacaksın rakıyı, o zaman güzel olur” dediğini söylermiş hep. İstepan Efendi her sabah fabrikaya gelir, imbiklerin içini kar gibi beyaz bir mendille silermiş bakımını kontrol etmek için. En ufak bir toza, kire ve pek tabii ki bakımsızlığa hiç tahammülü yokmuş.
Bütün bunlara rağmen ne yazık ki o günlerden ellerinde kalan tek bir şişe bile Bilecik Rakısı yok şu anda. Söz konusu rakının tadına, kokusuna ve kalitesine ilişkin bilgilerde eskilerin anlattıklarıyla sınırlı sadece… Bugün deneme ve tatma şansımız olmasa da Bilecik rakısının kaliteli bir rakı olduğu, 1928 yılında Paris’te düzenlenen uluslararası bir içki yarışmasında aldığı altın madalyadan belli oluyor. Ailede bu özel rakıdan kalan birkaç parça hatıradan biri de, yarışmanın devasa boyutlardaki “Onur Diploması” ile yanında verilmiş olan bir nişan.
Bilecik rakısı bayilik sistemiyle çalışırmış. Bercu Hanım bir gün çok yaşlı bir adamla taşımış ve “Bilecik rakısının gelini sen misin?” diye sormuş yaşlı adam. Çok ilgi göstermiş kendisine bu tonton ihtiyar. Sohbet koyulaştıkça, “İstepan ne paralar kazandı biliyor musun Bilecik’ten” demiş heyecanla. Sitayişle söz etmiş Bilecik rakısından.
İstepan Efendi, belli ki ürettiği rakıyı tanıtmaya, işini büyütmeye çok niyetliymiş o yıllarda. Dönemin ünlü ressamlarından Arşavir’e, tanıtım resmi olarak kullanmak üzere, içinde Bilecik rakısının bulunduğu yağlıboya bir resim sipariş etmiş. Bu resim şu anda Bercu Hanımın evinin duvarlarını zenginleştiriyor.
İstepan Bey, el yazısıyla yazdığı bir notta, kendisine ait rakı fabrikasının 1934 ile 1937 yılları arasındaki kayıtlarının, İnhisar belgelerinin, suma faturalarının saklandığı yerleri tek tek belirtmiş. Herhalde kendisi için aldığı bu küçük not, elden ele dolaşarak Bercu Hanıma kadar ulaşmış. Tavan arasındaki odada, şeker sandığında hangi belgeler var, dolapta neler duruyorsa, bunların hepsini titizlikle kaleme almış. Bercu Hanıma göre kendisinin oda olarak kast ettiği yer Burgaz Adası’ndaki köşkteymiş. Yüzlerce çeşit gülün bulunduğu, gül bahçesiyle bilinen ‘Berberyan Köşkü’ ne yazık ki yanmış. Bu nedenle de tarihe ışık tutabilecek olan birçok belgede yangında kül olup gitmiş.
Bilecik rakısından hiç değilse bir şişe kalmış olsaydı bugüne, ona neden gurmelerin rakısı denmiş, tadında farklı olan ne varmış daha iyi tahlil edilebilirdi. Ama ne yazık ki yok ve tarihi geri döndürmek de mümkün değil. Yine de, Bercu Hanımın anlattıkları, yüzyıllardır sürüp gelen rakı kültürümüzün karanlıkta kalmış bir bölümünü, bir nebze olsa da aydınlatılmasını sağlıyor.
Teşekkürler sana Sevgili Bercu Hanım.
Vefa Zat
17 10 2016 (T)
Karagümrük / İstanbul